2024 Üretken Yapay Zekânın Yayılım Yılı Oluyor
COVID-19 pandemisi, dijitalleşmenin hem iş hayatında ve hem de toplumsal hayatta büyük bir ivme kazanmasına neden oldu. Sosyal mesafe gerekliliği; çalışma koşulları, üretim biçimleri ve mal/hizmet tedarik süreçlerini dönüştürürken, dijitalleşme, zorlayıcı ekonomik koşullarda organizasyonların hayatta kalması için zorunluluk haline geldi. Son yıllarda TSKB Blog sayfamızı ziyaret eden okuyucularımız, yapay zekâya dair birçok köşe yazısı okudular. Bu yazılar, sanattan sürdürülebilir su yönetimine kadar çeşitli konularda yapay zekânın artan kabiliyetlerini ele alırken, ben biraz üretken yapay zekânın (generative AI) gelişiminden bahsetmek istiyorum.
Yüksek kalitede metin, görsel ve işitsel içerik üretebilme yeteneğine sahip derin öğrenme modellerini içeren üretken yapay zekâ, ilk ürünlerini 2010’ların ortalarında sunmaya başladı. Ancak özellikle geçtiğimiz yıl, sohbet botu ChatGPT ve metinsel tanımlardan görsel oluşturabilen DALL-E gibi programların geniş kitlelerce kullanılmaya başlanması, yeni bir dönemin başlangıcına işaret etti. Danışmanlık şirketi McKinsey & Company’nin (McKinsey) Mayıs ayında yayımladığı rapor, bu teknolojinin iş dünyasındaki hızlı yayılımına dair ipuçları sunuyor.1 Raporda, dünyanın farklı coğrafyalarından çeşitli sektörleri temsil eden 1.363 katılımcının %65’i, çalıştıkları kurumların en az bir iş fonksiyonunda üretken yapay zekâdan faydalandığını belirtiyor. Şirketin 2023’te gerçekleştirdiği benzer ankette bu oranın yalnızca %33 olması, bu alandaki gelişimin hızını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. 2024 anketinde şirketlerin üretken yapay zekâyı en çok pazarlama ve satış ile ürün ve hizmet geliştirme alanlarında kullandığı görülüyor. Nitekim bu alanlar, McKinsey tarafından üretken yapay zekânın en yüksek değer yaratılabileceği alanlar arasında sıralanıyor. Katılımcıların %67’si, önümüzdeki 3 yıl içinde şirketlerinin yapay zekaya daha fazla yatırım yapacağını belirtirken, bilişim teknolojileri, insan kaynakları, risk ve kurumsal finansman gibi alanlarda da kullanımın yaygınlaşacağı görülüyor.
McKinsey, üretken yapay zekânın yıllık 2,6 ila 4,4 trilyon dolar arasında ekonomik değer yaratabileceğini öngörüyor; bu dünyanın en büyük 5. ekonomisi olan Hindistan’ın ekonomik büyüklüğüne eşdeğer anlamına geliyor.2 Üretken yapay zekânın mevcut yazılımlara entegre edilmesi durumunda ise bu katkının iki katına çıkabileceği tahmin ediliyor. Ancak, yapay zekâya dair iyimser yaklaşımlara temkinli bakanlar da mevcut. Örneğin, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Mayıs ayında yayımladığı makalesinde, ulaştırma ve madencilik gibi büyük sektörlerde yapılan işlerin dünyayla çok yönlü bir etkileşim gerektirdiğini ve yapay zekânın bu alanlarda insan rolünü henüz üstlenmeye hazır olmadığını vurguluyor.3 Acemoğlu, çalışmasında, üretken yapay zekâ ve diğer yapay zeka teknolojileri ile işlerin yalnızca %4,6’sının maliyet etkin biçimde otomasyona dayalı olarak gerçekleştirilebileceğini belirtiyor ve bu teknolojilerle artan toplam faktör verimliliğinin, önümüzdeki 10 yılda küresel gayrisafi yurtiçi hasılada yaratacağı büyümenin %0,9 ile sınırlı olacağını hesaplıyor.
Yakın gelecekteki potansiyeli üzerine yapılan tartışmaları bir kenara bırakacak olursak, üretken yapay zekânın küresel büyümeye katkısının, aynı zamanda bu teknolojinin etkilediği bireylerin çalışma hayatında kalabilmesine de bağlı olduğunu görüyoruz. Otomasyonun önceki aşamalarının aksine, üretken yapay zekâ, yüksek ücretli bilgi işçilerinin görevlerini de dönüştürme potansiyeline sahip. Hızla yaşlanan dünya nüfusu göz önünde bulundurulduğunda, dijital dönüşümün verimlilik artışına dönüşmesi için işgücü eğitim programlarının teknolojik ilerlemelere uyumlu hale getirilmesi ve istihdam piyasasında ileri yaşta iş değiştirmeyi kolaylaştırıcı adımların atılması, tamamlayıcı unsurlar olarak ön plana çıkıyor.
(1) McKinsey (2024). The state of AI in early 2024: Gen AI adoption spikes and starts to generate value
(2) McKinsey (2023). The economic potential of generative AI
(3) Acemoğlu, D. (2024). The Simple Macroeconomics of AI