ABD Başkanlık Yarışında İklim Krizi Konusu
Bugünkü yazımda tüm dünyanın gözünü çevirmiş olduğu, 3 Kasım’da gerçekleşecek olan ABD Başkanlık yarışını başka bir gözle ele almaya çalışacağım. COVID-19 salgını ve sebep olduğu ekonomik daralmanın gölgesinde gerçekleşen yarışta bir konu var ki, önceki yıllara göre çok daha fazla dikkat çekiyor. Bu konu iklim. Yaklaşık beş hafta önce Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump ile Demokrat rakibi Joe Biden arasında gerçekleşen ilk münazara, 12 yıl sonra ilk kez bir moderatörün taraflara iklim değişikliğine ilişkin bir soru yönelttiğine tanıklık etti. Üstelik soruyu takip eden 10 dakikalık tartışma, ilk canlı yayının en alevli bölümünü oluşturdu.
COVID-19 salgının tüm dünyada çevresel sürdürülebilirliğe ilişkin kaygıları canlandırdığı bu ortamda ABD’de iklimin yarışta ön plana çıkmasını sağlayan ek sebepler var. Ülke son yıllarda sıklığı giderek artan şiddetli orman yangınları, sıcaklık dalgaları, kuraklık ve olağanüstü hava olayları ile başa çıkmaya çalışıyor. Amerikalıların %75’i iklim değişikliklerinin etkilerini doğrudan hissederken, düşünce kuruluşu Pew Araştırma Merkezi’nin bu yıl Mart ayında gerçekleştirdiği bir anket seçmenlerin %60’ının iklim değişikliğinin ABD’nin refahını olumsuz etkileyecek önemli bir tehdit unsuru olarak görüyor.(1) Araştırmaya göre böyle düşünen seçmenlerin oranı 2009’da %44 seviyesindeydi. Söz konusu kaygıların %88 oranla Demokratlar arasında çok daha yaygın olduğunu söylemek mümkün ancak Cumhuriyetçiler arasında da %31’lik azımsanamayacak bir kesim aynı fikri paylaşıyor.
Kamuoyunun iklim değişikliğinin önemli kararlar ve eylemler gerektiren ciddi bir tehdit oluşturduğu konusunda artan fikir birliği ile ekonomik ve sosyal maliyeti giderek artan iklim olayları, konuyu başkan adayları için tartışma zeminine taşıdı. Seçmen eğilimlerindeki değişim, bugüne kadar birçok kez iklim değişikliğinin bir “aldatmaca” olduğunu ifade eden ve ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çeken mevcut Başkan Trump’ı söylem değişikliğine itmiş görünüyor. Trump ilk münazarada moderatörün “İnsan kaynaklı sera gazı salımının küresel ısınmaya yol açtığına inanıyor musunuz?” sorusuna “Evet, bir ölçüde.” şeklinde yanıt vererek konuya tamamen kayıtsız olmadığını göstermek durumunda kaldı. Ekim ayı sonu itibarıyla anketlerde 9 puan önde görünen ve iklim konusunda çok daha geniş vaatlerle adaylığını ortaya koyan Biden ise 2 trilyon dolarlık iklim planını ön plana çıkardı. Önümüzdeki dört yılda dört milyon binaya enerji verimliliği iyileştirmesi gerçekleştirileceğini söyleyen Biden, 2035 yılı itibarıyla ülkenin %100 temiz enerjiye geçişini sağlayacak planla milyonlarca kişiye istihdam sağlanacağını belirtti. Biden ayrıca Amazon ormanlarındaki tahribatın durdurulması ve Paris İklim Anlaşması’na tekrar dahil olma planlarını paylaştı.
Tüm dünyada iklim değişikliğine bakışı değiştiren geniş çaplı düşünsel dönüşüm, siyasi arenada bundan sonra daha fazla rol oynayacak. Ancak kısa vadede en fazla sera gazı emisyonunu üreten ikinci ülke konumundaki ABD’de iklim değişikliğine karşı seçilecek politika seti, sadece ülke içinde değil, dünyanın kalanında da iklim eyleminin temposunu belirleyecek.
Bunlar da İlginizi Çekebilir



