search

Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Hedeflerken Farkındalığını Dahi Iskalamış Olabilir miyiz?

Kırk kere söylersen gerçek olur diye bir inanış vardır Anadolu’da. “Hangi kırk? Kaç kırk?” diyerek söze girmek istiyorum. Bilindiği üzere toplumsal cinsiyet eşitliği, Birleşmiş Milletlerin on yedi adet sürdürülebilir kalkınma hedefinden beşincisi. Bu hedef için toplumdaki sıradan bireyler olarak fiilen bir şeyler yapmıyor/yapamıyor olsak da en azından bir farkındalığımız var diye kendimizi rahatlattığımız olmuştur. Ancak son dönemde bende ayrı bir farkındalık oluştu. Acaba “gerçekten farkında mıyız?” farkındalığı. Dil, toplumdaki davranış, tutum ve normların bir yansımasıdır. Yalnız bu yazının kapsamında sadece konuşma dili değil; hareket, jest, görsel vs. de yer almaktadır. Genel manasında iletişim demek daha yerindedir sanırım.

Dilimizde maalesef geçmişten gelerek beslenen bazı klişeler mevcuttur. Bu klişeleri terk edip cinsiyet-nötr bir iletişimi benimsesek ne de güzel olurdu. Değişim için ilk olarak kendimizi değiştirmekle başlayabilir miyiz? Ben kendimi birazdan anlatacağım çerçevede sorgulamaya başladığımdan beri çok sefer gaflete düştüğümü, bazen çok geçmişten gelen duygu, düşünce ve söylemlere yenildiğimi gördüm. Haydi, benim sorguladığım pencerenin gidiş yolunu paylaşayım ve sizi kendinizle baş başa bırakayım.

EIGE (European Institute for Gender Equality) cinsiyet ayırımcı iletişimi üç ana kategoriye indirgiyor: (1) Cinsiyet bilinmediğinde bir cinsiyet atama hali, (2) Erkeğin türsel norm olarak atanması ve kadının kamusal yaşamda görünürlüğünün engellenmesi, (3) Bir cinsiyete (genellikle kadına) boyun eğdirme bazen de cinsiyeti aşağılama hali. Ben de bu kategoriler çerçevesinde düşündüm.

Bazı abartılı klişelerle başlayayım örneklendirmeye ve bu örneklere EIGE’nin kategorisinde yer aramaya. Mesela, adam kelimesinin toplumdaki anlam yansımaları: “Adam gibi…” ile başlayan cümlelerin sonuna eklenen bilumum övgüye meyilli eylemler (EIGE kategori 3). Hoş, adam kelimesi eski çağlarda tüm insanları kapsarken zamanla kadının kamusal alandaki rolünün yok olması ile erkek tekeline geçmiştir. Kadınlarla ilgili benzetmemiz yok mu? Var elbette: “Kız gibi…” ile başlayan cümlelerin sonundaki bilumum olumsuz eylemler (EIGE kategori 3). Atalarımızın da katkılarını göz ardı etmemek lazım, bazı atasözü ve deyimler de çok masum değil: Oğlan doğdu övünün, kız doğdu dövünün, erkek sözü, hanım evladı (EIGE kategori 3). Keza heyecan ve mutluluğuna odaklanarak sorgulamaktan uzak durduğumuz: Kız istemek/kız almak (EIGE kategori 3). Günümüz dünyasında medyanın devasa rolünün farkındayız. Peki bu denli büyük rol oynayan sevgili medya, rolünün hakkını bu alanda teslim edebildi mi ya da edebiliyor mu? Medyada yer alan reklam görsellerini ya da filmlerini göz önüne getirin; pilotlar, mühendisler, doktorlar erkek; hemşireler, hasta bakıcılar, sekreterler ise kadın (EIGE kategori 3). Öte yandan bazı mesleklerden söz ederken eğer meslek erbabı kadın ise norm dışı kabul edilip cinsiyet belirtme ihtiyacı (EIGE kategori 2) da kulaklarınızı tırmalamayan bir husus değil ise artık dikkat kesilmenizi rica ederim: Pilot erkek ise “Pilot” olarak ifade edilirken kadın ise “Kadın pilot”. Benzer şekilde; kadın başbakan, kadın hakem şeklinde uzayabilen örnekler. Ya da biraz da gazete manşetlerine bakalım. Tecavüze uğrayan kadın haberinin başlığındaki girizgahın “gece eğlencesinden dönen genç kadın” olurken (EIGE kategori 3), karısını ve kızını av tüfeği ile vuran erkek haberinin girizgahında “cinnet geçiren adam” betimlemesine yer verilmesi. İş dünyasını kafamızı çevirdiğimizde, mülakatlarda erkeklere sorulmayan ama kadınlara yöneltilen “evlenmeyi, evli ise çocuk yapmayı düşünüyor musun?” (EIGE kategori 3) sorusu. EIGE’nin 1. Kategorisi için de bazı çok bilinen ve hatta toplumda kullanılmasında beis dahi görülmeyen örnekler vereyim, hatta parantez içinde de kulak tırmalayan ama cinsiyet ayırımcılık düzeltmesi yapılmış versiyonlarını yazayım: Bilim adamı (bilim insanı), iş adamı (iş insanı), insanoğlu (insanlık). Örnekler maalesef o kadar uzun ki, bir kısmını da sizin farkındalığınıza devretmek zorundayım.

Ez cümle, 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma” gününde hatırlatmayı kıymetli gördüğüm üzere, cinsiyetçi iletişimin şiddet boyutu vardır. Şiddetin fiziksel olması şart değil, iması bile kamusal alanda kadının yerini daraltmaya hizmet edebilir. Fiziksel şiddete maruz kalmamış olsa da her kadın toplum düzeninde ve iletişiminde maalesef şiddete maruz bırakılıyor olabilir. İsterim ki kadın ve erkek olarak, toplum olarak, farkında olalım, bazen altını, bazen de üstünü çizmekten hiç çekinmeyelim.


Kaynakça:          

UNDP / Toplumsal Cinsiyet İletişim rehberi,

(https://www.undp.org/tr/turkiye/publications/toplumsal-cinsiyete-duyarli-iletisim-rehberi-0)

https://eige.europa.eu/publications/gender-sensitive-communication