search

Yeşil Dönüşümde Kadının Gücü

UN Women'in (Birleşmiş Milletler Kadın Birimi) UN DESA (Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü) ile birlikte hazırladığı ‘Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarında İlerleme: Cinsiyete İlişkin Anlık Görüntü 2021” raporu, küresel amaçlar ve kadın ilişkisini analiz etmek açısından çok önemli. Raporda “Yoksulluğa Son”dan “Amaçlar için Ortaklıklar” maddesine kadar 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacının (SKA) her biriyle kadın konusunun ilişkisi analiz edildi. Kadınların ve kızların pandeminin sosyoekonomik yansımalarından orantısız şekilde etkilenmeye devam ettiği, orantısız derecede yüksek iş ve geçim kaybı, eğitim kesintileri ve ücretsiz bakım işlerinin artan yükleriyle karşı karşıya kaldığı da raporun en çarpıcı bulgularıydı.

SKA’lar ve kadın ilişkisini sadece ilk 4 madde için özetlediğimizde şöyle bir tablo oluşuyor:

·      Yoksulluk en çok kadınları vuruyor. 2021'de aşırı yoksulluk arttı ve çözüme yönelik ilerleme tersine döndü. Dünya genelinde tahminen 435 milyon kadın ve kız çocuğu aşırı yoksulluk içinde yaşıyor (SKA-1: Yoksulluğa Son)

·      Cinsiyet farkı açlık doğuruyor.  Gıda güvenliğindeki küresel cinsiyet farkı, pandemi sırasında daha fazla kadın ve kızın aç kalmasıyla çarpıcı biçimde arttı.  Evi geçindirenin kadınlar olduğu küçük ölçekli çiftçi aileleri, erkeklerin geçindirdiği ailelerden ortalama yüzde 30 daha az kazanıyor. (SKA-2: Açlığa Son)

·      İstenmeyen gebelikler arttı. Aşıya ulaşımda yoksul ülkeler ve kadınlar en dezavantajlı durumda (SKA 3: Sağlık ve Kaliteli Yaşam)

·      Kızların eğitimi tehdit altında. Salgının üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, okullar dünya ülkelerinin ve bölgelerinin yüzde 42'sinde kısmen veya tamamen kapalı durumda. Okulların kapanması, kızlar için fırsatların kaybolması, şiddet, sömürü ve erken evlilik riskinin artması anlamına geliyor. (SKA-4: Nitelikli Eğitim)

Yoksulluk, açlık, nitelikli eğim ve sağlık hizmetlerine erişim, hepimizin bildiği gibi Küresel Amaçların en temel ve hayati maddeleridir. Bu dört maddenin hemen ardından gelen 5’inci Küresel Amaç yani “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ise giderek daha büyük bir sorun haline geliyor.

Rapora göre pandemi, kadın haklarını ve fırsatlarını genişletmedeki ilerlemeyi sınadı ve hatta tersine çevirdi. Kadının bakım sorumlulukları onu iş dünyasında da dezavantajlı konuma taşıdı.

Genel tablo buyken iklim krizi yönetiminin kaçınılmaz maddesi olan yeşil dönüşümde kadınların gücünü kullanmak mümkün olacak mı? Daha açık bir ifadeyle, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınları oyuna dahil etmeden, bu yükün altından kalkabilecek miyiz?

Kırılganlık ve kırılgan olmak

Bu noktada, “İklim değişikliği ve olası iklim krizi risklerine karşı en kırılgan kesimlerin başında kadınlar geliyor” cümlesindeki kırılganlık vurgusunu ele almanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Bilimsel literatürde kırılganlık, sanılanın aksine İngilizce “fragility” sözcüğünden değil, “vulnerability” sözcüğünden geliyor. Latince kökü Vulnus olan “Vulnerability”, güvenlik açığını, savunmasızlığı ve yara alabilirliği ifade ediyor. İnce, hassas, narin olmayı değil.

Evet, iklim değişikliği ve olası iklim krizi risklerine karşı en kırılgan kesimlerin başında kadınlar geliyor. Oysa kadınların eğitime, üretime, sosyal hayata ve karar mekanizmalarına etkin katılımıyla, yeşil dönüşümün daha da hızlanacağını biliyoruz. Kadınların bu yöndeki potansiyelini ortaya koyup onları hızla kırılgan gruptan çözüm üreten gruba taşımamız gerekiyor.

 

Rakamlarla kadın ve yeşil dönüşüm

Yeşil Politikalar platformunun verilerine göre kadınlar küresel tarım sektörü istihdamının yüzde 40’ını temsil ediyorlar. Diğer yandan kadınlar tarımsal işletmelerde yönetici pozisyonlarının %23’ünü ve tarım girişimciliğinin yalnızca yüzde 5,4’ünü oluşturuyor. Biliyoruz ki, kadın girişimciler finansmana, finansal hizmetlere ve teknolojiye erişim konusunda sıkıntılar yaşıyorlar.

Türkiye’de ise her dört kadın işçiden biri tarım sektöründe istihdam ediliyor. Doğal afetlerin sıklaşması sonucu artan maliyetler sebebiyle temel gıda üretiminin öngörülemediğine şahit oluyoruz. Bunun sonucunda kırsal kesimde yaşayan ve tarımsal üretim yapan kadınların, yalnızca gıda kaynaklarının değil, aynı zamanda gelir kaynaklarının da yok olma riski artıyor.

Tarım sektörü sadece bir örnek. Diğer pek çok sektörde de iklim değişikliği kaynaklı risklerin iş gücü kaybına neden olacağı ve bundan en çok kadınların etkileneceği bir gerçek.

İklim krizi, sadece nasıl yaşadığımızı, neyle geçindiğimizi değil, nerede yaşadığımızı da önemli ölçüde değiştiriyor. Ülke içinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi’nin istatistiklerine göre; 2020 yılında dünyada 31 milyon kişi aşırı hava olayları sebebiyle yaşadıkları coğrafyayı terk etmek zorunda kaldı. Bu göçlerin yüzde 90’ından fazlası sel ve fırtına kaynaklı gerçekleşti.

Araştırmalar, 2050 yılına kadar iklim değişikliği sebebiyle küresel çapta 216 milyon insanın kendi ülkeleri içinde göç etmek zorunda kalacağını öngörüyor. Göç sorunlarından hareketle, iklim krizinin ülkeler içinde ve ülkeler arasında kitlesel işgücü hareketliliği yaratması bekleniyor. Hareketliliğin, kırsal alanlardan kentsel yerleşim yerlerine doğru plansız olarak gerçekleşme eğiliminde olması ise maalesef yine en çok kadınları etkileyecek.

Bütün bunlar olurken bir de pandemiyle ivme kazanan çok hızlı bir dijitalleşme sürecinden geçiyoruz. Buna karşın bugün dünyada 3 milyar insanın halen internet erişimi bulunmuyor. Kadınların bu konuda da erkeklere göre dezavantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Dijital toplumsal cinsiyet farkını kapatmanın ilk adımı, kadınların karşılaştıkları engelleri anlamaktan geçiyor. Her kesim için erişilebilir ve uygun maliyetli internet hizmeti ve digital araçlar sunmanın yanı sıra, dijital beceri kazanımı en önemli gereklilikler olarak karşımıza çıkıyor.

Ekonomik faaliyetlere katılım oranlarıyla  erkeklere göre geride olan kadınların yepyeni iş kollarının oluşmaya başladığı bu çağda bir de dijital yetkinlik ve beceri uyumsuzluğu nedeniyle işgücü piyasasına erişememesi tüm dünya için büyük bir kayıp olur.

İşte tam da bu nedenle “yeşil dönüşüm” ifadesini “dijitalleşmeyle güçlendirilmiş kapsayıcı bir yeşil dönüşüm” olarak genişletmeliyiz. Çünkü dünyamızın sürdürülebilirliği için hepsinin beraber başarılması gerekiyor.

 

Peki nasıl?

Etkili iş birlikleri ve ortak hedeflerle. Böyle bir dönüşümün başarılması için hepimizin aynı masada olması gerekiyor. Düzenleyici kurumlardan şirketlere, girişimcilerden bireylere büyük bir ekosistemden bahsediyoruz. Finans sektörünün ise bu ekosistemin en kritik oyuncularından biri olduğunu söyleyebiliriz.

İklim krizi kaynaklı artan eşitsizlikleri azaltmak için özellikle kalkınma finansmanı pratiklerinin dikkatle izlenmesi gerektiğine inanıyorum. Tüm dünyada ortak hedeflerin başarılması için çevresel ve sosyal bakış açısıyla hareket eden kalkınma bankaları, bu konuyu uzun zamandır gündemlerine almış bulunuyor.

Biz de TSKB olarak bu yolculukta örnek bir kurum olmaya çalışıyor, IK politikalarımız, taahhüt ve sertifikasyonlarımızla kurum için cinsiyet ve fırsat eşitliğini garanti altına alıyoruz. Kadın dostu firmalara sunduğumuz finansman modellerimizle  yarattığımız olumlu etkiyi sosyal sorumluluk projelerimizle büyütüyor, her yıl daha çok kadına iş yaşamında, eğitimde ve sanatta fırsat yaratmaya çalışıyoruz.

Cinsiyet eşitliğine giden yol uzun dense de bu yolu kısaltmak elimizde. Yeter ki yola çıkalım. TSKB, AFD ve SKD Türkiye ortak inisiyatifiyle hayata geçirdiğimiz #EşitAdımlar dijital platformu fırsat eşitliği ve kadın istihdamı alanındaki zengin içeriği ile iyi bir başlangıç noktası olabilir.

http://www.skdturkiye.org/esit-adimlar